-
1 dik durmak
v. stand upright, stick up, draw oneself up, hold oneself erect -
2 dik durmak
to stand upright -
3 dik
-
4 durmak
vi1) stehen, sich haltendik \durmak gerade stehen, sich gerade halten2) anhalten, stoppen, stehen bleibensaat sekizi on geçe durdu die Uhr blieb um zehn nach acht stehen3) ( bir yerde bir süre oyalanmak) Halt machen4) ( kalmak) bleiben5) ( yağmur) aufhören6) aussetzennabzı durdu sein Puls hat ausgesetzt, sein Puls setzte aus7) ( yakışmak)ceket üzerinde güzel durmuyor angezogen sieht die Jacke nicht schön aus -
5 dik
(-ki)1.1) вертика́льный; перпендикуля́рный тж. мат.dik borulu kazan — тех., вертика́льный водотру́бный котёл
dik çizgi — перпендикуля́р, вертика́ль; норма́ль
2) отве́сный, круто́й; обры́вистыйdik kaya — отве́сная ска́ла
dik mahrek — воен. крута́я (навесна́я) траекто́рия
dik yamaç — круто́й склон
dik yokuş — круто́й подъём
3) мат. прямоуго́льный; ортогона́льныйdik açı — прямо́й у́гол
dik dörtgen — прямоуго́льник
dik koni — прямо́й ко́нус
dik prizma — пряма́я при́зма
dik üçgen — прямоуго́льный треуго́льник
dik yamuk — равнобе́дренная трапе́ция
4) перен. о́стрый; колю́чий, щети́нистый, ерши́стый; вызыва́ющий2.в разн. знач. пря́моdik durmak — стоя́ть пря́мо
dik bakmak — при́стально смотре́ть на кого, уста́виться на кого
dik dik — а) стро́го, суро́во, жёстко; б) ре́зко, пря́мо
dik dik bakmak — а) суро́во взгляну́ть; б) посмотре́ть пря́мо в глаза́
-
6 dik
",-ki 1. perpendicular. 2. straight, upright, erect (in standing). 3. steep. 4. fixed, penetrating, intent (look). 5. geom. right. 6. sharp, biting (remark). - açı geom. right angle. - âlâsı /ın/ colloq. the very worst (of). - bakışlı staring angrily, sharp looking. - başlı 1. conceited, stuck-up. 2. pigheaded, obstinate. - dik severely, angrily. - dik bakmak /a/ to stare angrily, look fixedly (at). - durmak to stand upright. - kafalı pigheaded, obstinate. - rüzgâr naut. head wind. - ses a sharp voice or sound; harsh voice. - sözlü rudely outspoken. - tutmak /ı/ to hold straight, hold upright. - üçgen geom. right triangle. " -
7 держаться
tutunmak,tutmak; dayanmak; durmak; davranmak; ayakta durmak; bağlı kalmak* * *1) tutunmak; tutmakдержа́ться за пери́ла — korkuluğa tutunmak
держа́ться (руко́й) за се́рдце — eliyle kalbini tutmak
на пла́стике кра́ска не де́ржится — plastik, boya tutmaz
де́ржится? (о гвозде и т. п.) — tuttu mu?
2) dayanmakмост де́ржится на быка́х — köprü ayaklar üstüne dayanır
3) врз durmakдержа́ться пря́мо — dik durmak
уве́ренно держа́ться в седле́ — at üstünde güvenli durmak
держа́ться (по)да́льше от кого-чего-л. — uzak durmak
4) ( вести себя) davranmakдержа́ться про́сто — hali tavrı sade olmak
он держа́лся уве́ренно — kendinden emin hali vardı
дом ещё де́ржится — ev halâ ayakta duruyor
держа́ться благодаря́ по́мощи извне́ — dışarıdan aldığı yardım sayesinde ayakta durmak
6) ( не сдаваться) dayanmakдержи́сь сто́йко! — sıkı dur!
7) bağlı kalmakдержа́ться пре́жнего мне́ния — eski fikrine bağlı kalmak
••весь дом держа́лся на нём — evin direği oydu
он кре́пко держа́лся за свою́ зе́млю — toprağına dört elle sarılmıştı
у него́ де́ньги (до́лго) не де́ржатся — para onda durmaz
-
8 se tenir
v pr1 s'accrocher tutunmak◊Tiens-toi à la rambarde. — Korkuluğa tutun.
2 se situer bulunmak3 dans une position durmak4 se comporter durmak◊se tenir bien / mal — doğru durmak
5 s'en tenir à qqch yetinmek -
9 stehen
stehen ['ʃteːən] <stand, gestanden, h> v/i durmak; (sich befinden, sein) bulunmak, olmak; (aufrecht stehen) dik durmak; (auf den Füßen stehen) ayakta durmak;stehen bleiben durmak, durup kalmak; (stagnieren) duraklamak;das kann man so nicht stehen lassen bu böylece kabul edilemez;jemanden stehen lassen b-ni bırakıp gitmek;alles stehen und liegen lassen her şeyi bırakıp gitmek;sich (D) einen Bart stehen lassen sakal bırakmak;es steht ihr ona yakışıyor;wie (viel) steht es? durum kaç kaç?;hier steht, dass burada şöyle yazılı;wo steht das? kim demiş onu?;wie steht es mit …? -e ne dersin(iz)?, … (yap)alım mı?;das Programm steht program kesinleşti;fam stehen auf (A) -in meraklısı/hayranı olmak;gut (schlecht) mit jemandem stehen -in b-le arası iyi (kötü) olmak;unter Alkohol (Drogen) stehen alkol (uyuşturucu) etkisinde olmak;zu jemandem stehen b-ne bağlı olmak, b-ni desteklemek;zu seinem Versprechen stehen verdiği söze sadık olmak;wie stehst du dazu? bu konuda tavrın ne? -
10 draw oneself up
v. dik durmak, dimdik ayakta durmak -
11 draw oneself up
v. dik durmak, dimdik ayakta durmak -
12 прямо
1) doğruна э́том уча́стке доро́га идёт пря́мо — bu kesimde yol doğru gider
2) ( без наклона) dik, doğruдержа́ться в седле́ пря́мо — at üstünde dik durmak
стой пря́мо! — doğru dursana!
3) ( непосредственно) dolaysızca, doğrudan (doğruya)пря́мо или ко́свенно — doğrudan ya da dolaylı olarak
они́ спа́ли пря́мо на земле́ — düpedüz toprağa yatmışlardı
отту́да мы пошли́ пря́мо домо́й — oradan doğruca eve gittik
пря́мо с доро́ги (не отдыхая, сразу по прибытии) — ayağının tozu ile
попа́сть пря́мо в цель — direkt isabet kaydettirmek
переда́ча ведётся пря́мо со стадио́на — yayın stadyumdan naklen yapılıyor
4) ( откровенно) açık (açık)говори́ пря́мо! — açık(ça) söyle!
сказа́ть что-л. пря́мо в лицо́ кому-л. — yüzüne karşı söylemek, yüzlemece söylemek
5) разг. ( просто) düpedüz, bayağıпря́мо сканда́л! — düpedüz skandal!
сложи́лось пря́мо(-таки) парадокса́льное положе́ние — bayağı paradoksal bir durum meydana geldi
6) ( как раз) tamпря́мо у нас над голово́й — tam tepemizde
пря́мо напро́тив шко́лы (нахо́дится) стадио́н — okulun tam karşısı stadyumdur
пря́мо противополо́жное мне́ние — tam karşıt görüş
утвержда́ть пря́мо противополо́жное — tam tersini iddia etmek
их интере́сы пря́мо противополо́жны — çıkarları birbirinin tam karşıtıdır, çıkarları taban tabana zıttır
шаг в пря́мо противополо́жном направле́нии — tam tersine atılan bir adım
разви́тие шло в пря́мо противополо́жном направле́нии — gelişme tam tersi doğrultudaydı
••пря́м-таки — см. прямо 5)
-
13 stick up
soymak, silâhlı soygun yapmak, dik durmak, dikilmek* * *dik -
14 hold oneself erect
v. kendini dik tutmak, dik durmak -
15 hold oneself erect
v. kendini dik tutmak, dik durmak -
16 gerade
gerade [gə'ra:də]I adj1) ( geradlinig) düz2) ( aufrecht) dik;\gerade stehen dik durmak3) ( Charakter) doğru4) math çift;die \geraden Zahlen çift sayılarII adver ist \gerade eben gekommen şu anda gelmiş bulunuyor;sie duscht \gerade şu anda duş yapıyor;wo Sie \gerade da sind... siz hazır gelmişken...er wohnt \gerade um die Ecke hemen köşede oturuyor3) ( knapp) ancak, ucu ucuna;er kam \gerade noch rechtzeitig ucu ucuna geldi;mein Türkisch reicht \gerade für den Hausgebrauch ( fam) Türkçemle ancak idare edebiliyorumdas hat mir \gerade noch gefehlt! ( fam) aksi gibi bir (tek) bu eksikti!;er ist nicht \gerade eine Schönheit ( fam) o kadar da güzel değil;warum \gerade ich? (başkası yokmuş gibi) neden ben? -
17 stand upright
v. dik durmak -
18 stand upright
v. dik durmak -
19 stick up
dikmek; dik durmak, dikilmek; silah zoruyla soymak; (for ile); savunmak -
20 ergere
i dik durmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
dik turmak — dik durmak I, 334 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
doğru durmak — 1) dik durmak 2) uslu durmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dimdik durmak — 1) tam dik durumda olmak Pencerenin önünde, sırtı odaya dönük olarak dimdik durdu. T. Buğra 2) mec. tutumunu değiştirmemek, yılmamak Onun nasıl hiç sarsılmadan dimdik durduğunu gördüm. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
tiñ turmak — dik durmak I, 356 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
dinelmek — nsz, hlk. 1) Ayakta durmak 2) Ayağa kalkmak, dik durmak 3) e, mec. Karşı koymak, kafa tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diklaşmak — dik dik bakmak, ayakda durmak, beraber olmak, bir yerde aram eylemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dimdik — sf., ği 1) Çok dik 2) Sağlıklı, zinde Müsteşar dimdik, sert adımlar atıyor. P. Safa 3) Sıkıntıları karşılayacak durumda olan, baş eğmeyen, metin 4) zf. Çok dik bir biçimde 5) zf. Sağa sola sapmadan, dosdoğru Çevik adımlarla dimdik yürüyen, uzun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikilmek — 1. nsz 1) Dikme (I) işi yapılmak Buraya anıt dikilecek. Bahçeye ağaçlar dikildi. 2) Dik duruma gelmek 3) Ayakta durmak Hissem neyse ben de isterim diye karşıma dikilmez mi? H. Taner 4) Göz belli bir noktaya uzun süre bakmak Gözlerime dikilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikelmek — nsz 1) Dik duruma gelmek, dikleşmek 2) Ayakta durmak 3) e, mec. Sert konuşmak, karşı gelmek, birine kafa tutmak, dinelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikleşmek — nsz 1) Dik duruma gelmek 2) mec. Birine karşı ters tutum içine girmek, karşı durmak Fen şubesi şefi birden dikleşti. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük